Çanakkale Cephesi’ndeki askerimize silah sevkiyatında da önemli bir rolü üstlenen Eskihisar Viyadüğü, İstanbul ile Anadolu’yu birbirine bağlayan, haberleşme ve ulaşımın demiryolu ile sağlanmasında etkili bir konumdadır. Bunu gören düşman kuvvetleri E-11 denizaltısı ile Eskihisar’daki köprüye Ağustos 1915’te yoğun taarruz ateşleri açarlar. 1 Eylül’de saat 05.00’da E-11 adlı denizaltı, Eskihisar’daki viyadüğü bombalamaya başlar.
15 Ağustos ve sonrası gerçekleştirdiği demiryolu ve viyadük bombalamanın etkili bir şekilde zarar vermediği için hala memnun olmayan E-11 denizaltısının komutanı Teğmen Nasmith, demiryoluna daha ciddi bir saldırı planlıyordu. Ayın 18’ine kadar ortalıktan kayboldu. Aklındaki son derece maceraperest plan için bütün hazırlıklar tamam olduğunda, 20-21 Ağustos gecesi İzmit Körfezi’ne girdi ve baş tarafı yarım mil ilerisindeki Eskihisar’ın doğusunda küçük bir koyda dibe değene kadar ilerledi.
İkinci komutanı Teğmen D’Oyly Hughes suyun içine girmeden evvel kıyafetlerini ve patlayıcı barutu taşıması için önceden hazırlanmış olan küçük bir sal’ı denize ittirdi. Karaya çıktığı noktadaki derin uçurumlar nedeniyle sal’ı yeniden denize atıp kıyı boyunca daha uygun bir yere ulaşana kadar yüzmek zorunda kaldı. Bir revolver ve süngü ile silahlandırılmış vaziyette, elektrikli el feneri ve işaretleşme amaçlı bir düdük taşıdı, bunları zahmetle yukarı çekti ve yarım saat sonra demiryoluna vardı. Kontrol edilmediğini görünce viyadük yolunda ilerledi, ancak çeyrek mil gitmişti ki ileride sesler duyunca hattın öbür tarafında yüksek sesle konuşan üç adamın farkına vardı. Görülmeden daha fazla ilerlemek imkânsızdı ve bir süre gözlemledikten sonra onların birazdan uzaklaşacağını ümit ederek, oldukça ağır barut pamuğunu bulunduğu yere bırakıp viyadükteki olasılıkları incelemek üzere içeri doğru sapmaya karar verdi. Gün devirmiş, ayın 21’i olmuştu. Bir çiftlik bahçesine girip gürültücü kümes hayvanlarını uyandırmadan, maceraya atılmadan viyadüğü gözlemlemeyi başardı; ancak bir kez daha şansı yaver gitmemişti. Bir grup insan bir tamir makinasıyla birlikte, bombardımanların sebep olduğu hasarı onarmak için harekete geçmişlerdi. Açıkçası orada yapabileceği hiçbir şey yoktu ve tek yol geri dönerek patlatabileceği savunmasız bir nokta aramaktı. Rayların küçük bir çukura taşınmış olduğu uygun bir noktayı çok geçmeden buldu, üç adamın hala konuştuğu yerden en fazla 150 metre uzaktı. Fakat bu yer tek kişinin kaçması çok uygundu. Riski almaya karar verdi ve sigorta tabancasını susturmak için elinden geleni yaparak ateşledi. Bütün tedbirlerine rağmen adamlar sesi duyarak kovalamaya başladılar. Geldiği yoldan geri dönmesi artık imkânsızdı. Tek şansı, elinden geldiğince çabuk koşmaktı. Zaman zaman karşılıklı ateş ettiler ancak iki taraf da başarısızdı. Yaklaşık bir kilometre kovalamacadan sonra takipçilerini geride bırakarak denize atlayarak yüzmeye başladı. Patlamanın sesi duyuldu ve düşen enkazlar gerçekleştirdiği hasarı anlatıyordu. Ancak işi çoktan bitmişti. Denizaltının gizlendiği koy yaklaşık 1 kilometre uzaktaydı. Yaklaşık 500 metre ilerleyince ıslıkla işaret vermeye cesaret etti ancak yanıt gelmedi. Gün ışıldıyor ve tehlike büyüktü. Kıyafetleri ile uzun yüzünce bitkinleşti, dinlenmek için kıyıya çıkmak zorunda kaldı. Kayalar arasında bir süre saklandıktan sonra tekrar koya doğru yüzmeye başladı, sonunda düdüğüne bir cevap geldi. Buna rağmen henüz son değildi. Aynı anda kayalıklardan gelen tüfek atışları denizden çıkarak koya dönen denizaltıya yönelmişti. Sabah pusu içindeki denizaltıyı yorgun yüzücü tanıyamadı. Sadece pruvası, silahları ve konik kulesini görmüş ama üç küçük tekneye benzetmişti. Aceleyle tekrar kayaların arasına saklamaya çalıştı. Bir kez karaya vardığında, hatasını keşfetti ve teslimatçısını selamladı, bir kez daha suya daldı. Dolayısıyla, kısa bir yüzmenin ardından, tükenmenin son aşamasında toparlandı ve cesur macerası mutlu sona geldi.
Savaşın en şiddetli olduğu dönemde Darıca’da örneği görülmemiş bir hadise meydana geldi. Darıcalı bir Rum’un İngilizlerin Eskihisar Demiryolu Köprüsü’nü (viyadüğü) patlatmak için düzenledikleri sabotajda aktif bir şekilde rol alması, durumun hangi boyuta ulaştığını göstermesi açısından dikkate şayandır. Günümüze sadece ayakları ulaşmış olan köprüye, sabotajı İngilizlerin ünlü E-11 denizaltısının ikinci kaptanı gerçekleştirmişti. Saldırıyı müteakip olayla ilgili yapılan araştırmalar İngiliz kaynaklarında hiç bahsedilmeyen bir hususu ortaya çıkardı. Muhtemelen böyle bir sabotajın kılavuz olmadan Eskihisar’da karaya çıkan bir İngiliz askeri tarafından tertip edilemeyeceğini düşünmüş olan yetkililer, bölgeyi bilen birinden yardım alınmış olduğu konusunda şüpheye düşmüş olmalılardı. Nitekim derinleştirilen araştırma, bu şüphelerinde haklı olduklarını ortaya çıkardı. Darıcalı bir Rum’un olayın tertipçilerinden olduğu anlaşıldı. Analipsi Mahallesi’nde yaşayan Vasil’in oğlu balıkçı Yorgi denizaltında bizzat bulunarak sabotaja kılavuzluk etmişti. Kısa süre sonra yakalandı ve mahkemede “Anadolu Şimendüfer Hattı”nı bomba ile tahrip ettiğini kabul etti. Suçunu itiraf eden Yorgi “askeri sırları ifşa etme, orduya ihanet ve casusluk suçları hakkındaki kanunun 14. maddesinin yedinci fıkrası” gereği idama mahkûm edildi. İstanbul Divan-ı Harb-i Örfisi tarafından verilen idam kararı, 1 Aralık 1915 tarihinde Sadaret makamınca onandı. Bu olay hiç şüphesiz müttefik denizaltıların Marmara Denizi’ndeki harekâtları ve tahrip edecekleri mevkiler hakkında bilgi ihtiyaçlarını karşılamak üzere Osmanlı tebaasından casuslar kullandıklarını gözler önüne sermektedir. Ancak daha da önemlisi bu tür olayların Birinci Dünya Savaşı’nın bu en buhranlı döneminde Müslümanlarla Gayrimüslimlerin arasını onarılmaz bir şekilde açmış olmasıdır.
İlgili
Sorry, no records were found. Please adjust your search criteria and try again.
Sorry, unable to load the Maps API.